* iletişim..>>

 

* neden ORHAN VELİ?>>

* neden ŞİİR EVİ?>>

* etkinlikler>>

* ulaşım>>

* ORHAN VELİ sergisi>> * şiir yaprağı sonuçları>>

* düzenSİZ YAPRAK>>

* bağlantılar..>>

KANIK'sadığım biri

ORHAN VELİ

Yazan: M. Şeref Özsoy

JUST FOR THE HELL OF IT

111 Poems by ORHAN VELİ

Translated by

Talat Sait Halman

ORHAN VELİ KANIK

Fremdarting

übersetzt von

Yüksel Pazarkaya

ORHAN VELİ'nin

çevirdiği şiirler

Haz: TUNÇER BAYKAŞ

Salim Şengil, Ankara'daki Çubuk Barajı Gazinosu'nun müdürlüğünü yaptığı sıralarda yaşadığı olayı şu şekilde yazmış..

 

ORHAN VELİ - NURULLAH ATAÇ

 

Bir süredir uzun salonda çalışan iki garsonda bir ivecenlik olduğunu görüyorum. Bir olay varsa daha fazla uzamaması için garsonun birisini çağırdım. Onu Ankara'da Özen Pasta Salonu'nun öbür köşesindeki Kutlu'dan almıştım. Yaşlı, mesleğinde deneyimli, tanıdığımdı.

 

"Ne oluyor," dedim, "bir şey mi var?"

"Bir masa hesabını ödeyemiyor!.."

"Öyleyse siz ödersiniz."

 

Hesabını ödemeyecek kuşkusunu veren müşterilerden ısmarlananın tutarının önceden alınmasını kesin olarak emir vermiştim.

 

"Ama müdür bey, bu insanlar öylesi değil, eskiden tanıdığım, bildiğim çok iyi kimseler..."

"Orasını bilmem, ne dedimse o olur."

 

Garson gitti ama biraz sonra gene geldi.

 

"Sizi istiyorlar efendim." dedi.

 

Kalktım, gittim.

 

"Beni istemişsiniz!.." dedim.

 

Beş kişiydiler. İki de artist almışlardı masalarına!

 

Yanlarında oturanlardan biri Romen İlonka, kızıl saçlı. Arkadaşları arasında 'Kızıl Madonna'. Ötekisi Litvanya'lı bir sanatçı. Adı Brenislava... Pasaport işindeki bir pürüzü konuşmak üzere oteline gittiğimde onu, beni odasında bekliyor bulmuştum. Mayoluydu, yerdeki halının üzerine bir çarşaf sermiş, günlük beden çalışmalarını yapıyormuş. İşi biraz daha süreceği için özür diledi. Onunla Fransızcanın yüzünü gözünü yararak konuşuyordum. Çalışmasını bitirdikten sonra çabucak bir duş yaptı, bornozuyla yanıma gelip oturdu. Ülkesinde dans okulunu bitirmiş. Bizde konsomatrist olarak çalışıyordu. Gümrükçüler elli iki kat giysisinin olduğunu görünce:

 

"Bu kadın bunları garanti satar!" düşüncesiyle iki elbise bavulunun girmesine izin vermemişler, yurtdışına çıkarken gümrükten almak üzere alıkoymuşlardı. O da ne yapsın, giysileri dansözlüğü ile bağlıydı. Bu yüzden konsomatris olarak çalışmaya boyun eğmişti.

 

Bir türlü bitiremediğim yüz lira aylığımın ucundan birazcık eksilmesi için onu Ankara'nın ünlü Karpiç Lokantası'na, öğle yemeğine götürdüm. Cumartesi günleri de, Cebeci Konservatuar salonunda verilen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine giderdik. Hepsi bu kadar... Daha çok yaklaşma, 28-30 kadın çalışan gazinoda otoritemi sarsabilirdi.

 

*

 

Hesap ödeyemeyen en genci ayağa kalktı ve:

 

"Afedersiniz, bir yanlışlık oldu sanıyorum." dedi. "Biz müdürü rica etmiştik."

"Buranın müdürü benim Orhan Veli Bey, Nurullah Ataç Bey. Bir isteğiniz mi var?" diye sordum.

 

Beni 23-24 yaşlarında görünce pek müdürlüğe yakıştıramamış olacaklar.

 

Orhan Veli özür dileyerek açıklama yaptı kısaca. 48.60 lira hesapları tutmuş. Oysa ceplerinde 16.80 lira çıkmış. Borçlarını imzalayacakları ve yarın ödeyeceklerini söyledi.

 

Ceplerinde bu kadar az para çıktığına göre hepsini alırsam Ankara'ya nasıl döneceklerdi! Yaya gidecek değillerdi. Ulus'tan çağırdığımız taksi gidip gelme için 10 lira alıyordu.

 

 

"Önemi yok. Bu gece benim konuğum olun." dedim. Arkamda duran şef garsona:

"Masayı temizleyin, yeniden servis yapın." dedim.

 

Yanlarına buyur ettiler, oturdum. Kendimi tanıttım. Konuşmaya daldık. CHP'nin açtığı öykü yarışmasında Türkiye birincisi olmuştum. Birinciden onuncuya dek kazananların yapıtları bir arada yayınlanmıştı. İki kitap getirdim. Orhan Veli ile Nurullah Ataç'a imzalayarak verdim. Nurullah Ataç bir ara:

 

"N'oluyoruz, bir Gorki, bir Panait İstrati ile mi karşılaşıyoruz?" dedi.

 

Akşam üzeri Özen pasta Salonu'nda oturuyorlarmış, Orhan Veli gelmiş: "Baraj Gazinosu'nda çok güzel kadınlar varmış, oraya gidelim." demiş.

 

Nurullah Ataç da düşünmüş: "Bugün Orhan'ı Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde gördüm. Herhalde para almış ki 'gidelim' diyor.

 

Olur." demiş.

 

Bu kez Orhan Veli düşünmüş: "Ataç bugün tercüme bürosundaydı. Çeviri parasını almış olacak ki 'gidelim' diyor."

 

Olağanüstü bir iyimserlik içinde birbirlerinin ceplerindeki paralara güvenerek buraya gelmişler. Sonunda yelek ceplerine varıncaya dek karıştırmalarına karşın topu topu 16.80 lira çıkmış. Ne rahatlık! Güvenmenin bu kadarı olur diye gülüştük. Nurullah Ataç bu olaya çok kızmıştı. Kızdıkça kekemeliği o denli artıyordu.

 

Sabaha karşı üç buçukta kalktılar. Ceplerindeki tüm paranın on lirasını şimdi taksiye verirlerse yazık olacaktı. Şoförümü çağırttım. Arkadaşlarımı evlerine bırakmasını söyledim. Kapıya dek onları uğurladım, gittiler.

 

Ertesi gün öğleye doğru kalktım, bahçeyi geziyordum. Bir aralık şoför Sabahattin'in askerlik kurallarına göre üç adım geriden geldiğini farkettim.

 

"Günaydın Sabahattin." dedim.

"Günaydın beyefendi"

"Ne var, ne yok."

"Ne olsun, sağlığınız..."

"Akşam arkadaşlarımı evlerine bıraktın değil mi?"

"Bıraktım efendim, ama..."

"Aması ne? Birşey mi oldu?"

"Önemli değil. Arabada kavga ettiler de!..."

"Neden?"

"O uzun boylu, yüzü sivilceli olanı, 'Dua edin de Salim Bey beni tanıdı. Yoksa bu gece güzel bir dayak yemiştik. Bana şükredin' dedi. Yaşlı, kekeme olanı, 'Hayır, ilk önce beni tanıdı, bana saygı gösterdi.' deyince, ötekisi 'Nasıl olur, ilk önce buyurun Orhan Veli Bey dedi, sonra buyurun Nurullah Bey'i ekledi,' dedi. Evlerine bırakıncaya dek çekiştiler."

"Neyse kavgaları önemli değilmiş. Geçer gider, ertesi gün unuturlar."

 

Bir süre o geceyi kimseye anlatmadım, içimde bir giz olarak sakladım.

 

İstanbul'a gelmiştim. Salah Birsel'le buluşmak üzere ABC Kitabevi'ne uğramıştım. Orhan Veli de vardı. Baraj Gazinosu'nda geçen olayı orada bulunanlara aktardı. Bundan sonradır ki kimi coşkulu gecelerde ben de, güzel bir anı olarak anlatır oldum.

 

ANILARDA KALAN PORTRELER

SALİM ŞENGİL

Cem Yayınevi - 1991 


ANA SAYFA